Beyin Göçü Tehlikesi: ABD’de Yüksek Öğrenim Krizi Başlıyor
Trump dönemi, yalnızca ticaret savaşları ve ekonomik belirsizliklerle değil, aynı zamanda eğitim alanında da önemli değişimlere yol açıyor. ABD, son haftalarda, geçerli vizeleri olan yabancı lisansüstü öğrencilerini ve öğretim görevlilerini gözaltına alarak sınır dışı etme kararları aldı. Federal hükümet, akademik araştırmalar için ayrılan fonları da keserek büyük bir darbe indirdi. Amerikan teknoloji firmaları, göçmen çalışanlarına ülkeden ayrılmamaları konusunda uyarılarda bulunuyor; aksi takdirde geri dönüşlerinin engellenme ihtimali bulunuyor.
Ulusal Bilim Vakfı, ABD Jeoloji Araştırması ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri gibi kurumlarda işten çıkarmalar gerçekleşti. Biyomedikal araştırmada en büyük fon sağlayıcısı olan Ulusal Sağlık Enstitüleri, 1200 çalışanını işten çıkarmak ve hibe incelemelerini askıya almak zorunda kaldı; bu durum, laboratuvarlar için ciddi bir fonlama duraklamasına neden oldu.
ABD’DE BEYİN GÖÇÜ BÜYÜYOR
20. yüzyılda ve 21. yüzyılın başlarında, birçok akademisyen ve öğrenci, daha iyi araştırma koşulları ve fırsatlar için ABD’yi tercih etti. Türkiye’de ise TÜİK verilerine göre, 2021-2023 döneminde yükseköğretim mezunlarının beyin göçü oranı %2 olarak kaydedildi; bu dönemde lisans programını tamamlayanların %21,4’ü ABD’ye gitmeyi tercih etti.
Ancak dünya genelinde durum değişiyor. Pandemi döneminde yaygınlaşan uzaktan çalışma düzeni, küresel ölçekte beyin göçünü hızlandırdı ve ABD de bu durumdan etkilendi. Uzmanlara göre, bu süreç doğrudan yönetimle alakalı; Trump dönemi ve ani kararlar, tersine bir beyin göçünü tetikledi ve birçok kişi Avrupa’ya yöneldi.
Nature dergisinin yaptığı bir araştırmaya katılan 690 lisansüstü araştırmacının 548’i, ABD’den ayrılmayı düşündüklerini belirtti. The Economist’in ‘Footloose Endeksi’ne göre, 2022-2024 döneminde ABD’deki katılımcıların yurtdışına taşınma isteği en çok Kanada yönünde. Eğer tüm engeller kaldırılabilseydi, Kanada 13 milyon yetenekli insan kazanabilir ve mezun nüfusunu %150 artırabilirdi.
2022-2024 döneminde Amerika’da yaşayan mezunların %18’i yurtdışına taşınmak istediğini bildirdi. Bu oran, endeksin ilk beşindeki diğer ülkelerden daha yüksektir. Araştırmaya göre, ABD’liler için en çekici destinasyonlar İngiltere ve Kanada olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Yeni Zelanda, Avustralya, Almanya, İsviçre ve Norveç gibi diğer ülkeler de birçok Amerikalı için cazip görünüyor. Akdeniz ülkeleri, özellikle İtalya ve İspanya da sıcak iklimleriyle ilgi çekiyor.
AVRUPA İÇİN ‘İNTİKAM SOĞUK YENEN YEMEK’
Bu gelişmeler ışığında Fransa, Almanya ve diğer 11 AB ülkesi, göçmen bilim insanlarını çekmek için daha fazla fon ve altyapı talep etti. Fransa’nın Yüksek Öğrenim ve Araştırma Bakanı Philippe Baptiste, bu duruma “hızlı ve güçlü bir yanıt” verilmesi gerektiğini vurguladı.
Avrupa’daki birçok üniversite, özel bireyleri işe almak için yeni fon kaynakları bularak işe alım kampanyaları başlattı. Fransa’nın Aix Marseille Üniversitesi, “Güvenli Bilim Yeri” programı çerçevesinde 15 üç yıllık pozisyon için 15 milyon euro ayırdı ve “bilimsel sığınmacılardan” günde bir düzine başvuru aldığını belirtti.
Berlin’deki Max-Planck Enstitüsü başkanı Patrick Cramer, ABD’yi “yeni bir yetenek havuzu” olarak tanımladı. Özellikle yapay zeka alanında çalışan birçok yetenekli kişinin ilgisini çektiğini ifade etti. Ancak eğitimciler için güvenli limanlar yalnızca Avrupa ile sınırlı değil; Avustralya da hızlı vizeler için çalışmalarını hızlandırıyor. Kanada ise mesafe ve kültürel yakınlığı ile en cazip seçeneklerden biri.
AVRUPA BUNA HAZIR MI?
Avrupa, yüksek öğrenim kurumlarına yaptığı yatırım konusunda ABD’nin gerisinde kalıyor. ABD’li yetenekleri Avrupa’ya çekmek için ciddi bir finansman gerekeceği ortada. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi, Eurostat verilerine göre, 2023 yılında AB’deki araştırma ve geliştirmeye yapılan toplam harcama 381 milyar euro (411 milyar dolar) oldu. Oysa aynı yıl ABD’deki toplam araştırma harcamasının 940 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu.
ABD’nin en zengin üniversitesi Harvard, 53,2 milyar dolarlık bağış toplarken, İngiltere’nin en zengin üniversitesi Oxford’un bağışı ise yalnızca 8,3 milyar sterlin (10,74 milyar dolar) seviyesinde. Uzmanlar, Avrupa’nın bu harcama avantajını ortadan kaldırmasının uzun bir zaman alacağını belirtiyor. Beyaz Saray’dan bir yetkili, kesintilere rağmen ABD’nin hala küresel araştırma fonlarının çoğunu elinde bulundurduğunu vurgulayarak, “Avrupa bu boşluğu dolduramayacak ve dolduramaz,” dedi. ABD’nin yüksek öğrenim sisteminin kalitesine yönelik çalışmalardan geri adım atacağı görünmüyor; ancak önümüzdeki dört yıl için durum pek de iç açıcı değil.