Obezite: Sayılardan Daha Fazlası
Obezite, çok sayıda sebebi olan, kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Normalin üzerinde yağ dokusu birikimi, yaşam kalitesini olumsuz etkilerken, tip 2 diyabet, hipertansiyon, kan yağlarındaki bozulmalar, kalp-damar hastalıkları, astım, kanser ve osteoartrit gibi rahatsızlıklara yakalanma riskini artırarak beklenen yaşam süresini kısaltmaktadır. Rakamların her geçen yıl artması, obezitenin topluma yükünü de artırıyor. Dünya genelinde erişkin nüfusta obezite sıklığının yaklaşık yüzde 13 olarak tahmin edildiğini belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Her 100 kişiden 39’u fazla kilolu. Obezite sıklığı 1975’ten bu yana en az üç kat arttı ve dünya genelinde yaklaşık 650 milyonu yetişkin, 340 milyonu ergen ve 39 milyonu çocuk olmak üzere toplam 1 milyardan fazla obeziteli birey bulunuyor.” şeklinde konuştu.
Türkiye, Avrupa’nın En Kilo Lu Ülkesi
Doç. Dr. Haliloğlu, obezitenin yalnızca yüksek gelirli ya da üst-orta gelir grubu için geçerli olmadığını, gelişmekte olan ülkelerde de rakamların hızla arttığını belirtti. Çocukluk ve adölesan dönemindeki obezite artışına da dikkat çeken Haliloğlu, Türkiye’deki obezite oranının yüzde 30’un üzerine çıktığını ve Avrupa kıtasındaki en kilolu ülke konumuna geldiğini ifade etti. “1997-98 yıllarında yapılan Türkiye Diyabet Epidemiyoloji (TURDEP-I) çalışmasında erişkinlerdeki obezite sıklığı yüzde 22.3 iken, 12 yıl sonra yapılan TURDEP-II çalışmasında bu oran yüzde 35’e yükseldi.” dedi.
Hastalıklarla Birlikte Büyüyen Sorun
Obezite, kardiyometabolik, mental ve mekanik birçok hastalıkla birlikte görülebilmektedir. Doç. Dr. Haliloğlu, bu durumun obezitenin giderek büyüyen bir sorun haline geldiğini gösterdiğini belirtti. Prediyabet, tip 2 diyabet, dislipidemi, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, infertilite, uyku apne sendromu, astım, osteoartrit, idrar kaçırma, depresyon ve kanser gibi hastalıklar obeziteyle bağlantılıdır.
Sayılara Dayalı Tanı Yetersiz Kalıyor
Obezitenin tanısı ve yönetimi ile ilgili detaylı klinik önerilerin yetersiz olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Haliloğlu, “Beden kitle indeksi (BKİ) hesaplaması, obezitenin tanısı için en yaygın kullanılan yöntemdir. Ancak bu yöntemin yanı sıra, bel çevresi, bel-kalça oranı ve diğer antropometrik ölçümler de değerlendirilmelidir. Son yıllarda biyoimpedans cihazları ile vücut kompozisyonu belirlenmekte ve bireyin yağ, iskelet kası ve kemik kütlesi hakkında bilgi edinilmektedir. Ancak biyoimpedans yöntemiyle ölçülen yağ miktarının visseral ya da cilt altı yağ olduğu ayırt edilememektedir.” şeklinde konuştu.
Avrupa Obezite Derneği’nden Önemli Uyarı
Doç. Dr. Haliloğlu, beden kitle indeksi temelinde yapılan tanı yaklaşımının obeziteyi yeterince yansıtamadığını belirtti. “BKİ bazlı tanımlamalarda, yağ dokusunun işlevi ve dağılımı hakkında yeterli bilgi elde edilemiyor. Araştırmalar, karın yağlanmasının kardiyometabolik komplikasyon riskini artırdığını göstermektedir. Bu nedenle, bel çevresi/boy oranı gibi ölçümlerin de değerlendirilmesi gerekmektedir.” dedi.
Kişiye Özel Tedavi Planı Gerekiyor
Obezite ile ilişkili hastalıkların önlenmesi için kişiye özel tedavi planlamasının önemine dikkat çeken Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Doğru tedavi hedefleri koyarak, hem mental hem de fiziksel kapasitelerde iyileşme sağlanmalı ve yaşam kalitesi artırılmalıdır.” şeklinde konuştu.