Aşırı Tuz Tüketimi Sağlığınızı Tehdit Ediyor
Tuz, günlük yaşamımızda vazgeçilmez bir öğe haline geldi. Ancak, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Fethi Kılıçaslan, tuzun aşırı miktarda tüketilmesinin ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği konusunda uyarıyor. Türkiye’de tuz tüketiminin önerilen miktarın neredeyse iki katına çıktığını belirten Kılıçaslan, bu durumun özellikle hipertansiyon, böbrek yetmezliği, kalp damar hastalıkları ve inme gibi riskler taşıdığını vurguladı.
Prof. Dr. Kılıçaslan, yemeklere tuz ekleme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerektiğini ve gizli tuz kaynaklarına dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca, dengeli tuz tüketiminin sağlanması için bol su içmenin önemine de dikkat çekti.
Aşırı Tuz Tüketimi Hastalıklara Davetiye Çıkartıyor
Prof. Dr. Kılıçaslan, aşırı tuz tüketiminin birçok hastalığın temel nedeni olduğunu belirterek, “Türkiye’deki tuz tüketim miktarı endişe verici boyutlarda. Tansiyon yüksekliği, böbrek hastalıkları, kalp damar hastalıkları ve inme gibi pek çok ciddi sağlık problemi fazla tuz tüketimiyle ilişkilidir. Ülkemizde günlük tuz tüketiminin 8-10 gram aralığında olduğu bildiriliyor. Oysa Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği miktar sadece 5 gramdır. Yani toplum olarak önerilen miktarın neredeyse iki katını tüketiyoruz” dedi.
Gizli Tuz Kaynakları Tehlike Saçıyor
Farkında olmadan gizli kaynaklardan fazla miktarda tuz alındığını ifade eden Kılıçaslan, “Birçoğumuz sofrada tuza dikkat ediyoruz ama gizli tuz kaynaklarını gözden kaçırıyoruz. Turşu, salamura gıdalar, şarküteri ürünleri, çerezler, hatta tuzlu ayran ve şalgam gibi sevdiğimiz içecekler bol miktarda tuz içeriyor. Bu gıdalar, farkında olmadan tuz tüketimimizi artırıyor. Bu nedenle beslenmemize dikkat etmeli ve mümkün olduğunca işlenmiş, tuzlu gıdalardan uzak durmalıyız” diye konuştu.
Tuzu Sofradan Kaldırın
Tuz tüketimini azaltmanın en etkili yollarından birinin pişirme ve sofrada tuz kullanımından kaçınmak olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kılıçaslan, “Vatandaşlarımızın çoğu yemeğin tadına bile bakmadan tuz ekliyor. Oysa besinlerin içinde bulunan doğal sodyum, vücudun ihtiyacını karşılamak için yeterlidir. İlave tuz eklemek tamamen gereksiz ve sağlığa zararlıdır. Özellikle hipertansiyon, kalp yetmezliği ve böbrek hastalığı olan bireyler için bu durum daha da önemli. Yemek pişirirken tuz eklememek ve sofrada tuz kullanmamak en pratik çözümdür” dedi.
Bir Çay Kaşığı Kadar Tuz Yaklaşık 5 Gramdır
Prof. Dr. Kılıçaslan, yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları, böbrek yetmezliği ve kalp yetmezliği olan hastaların tuz tüketimlerini ciddi şekilde sınırlamaları gerektiğini belirterek, “Tuzun belirli bir ölçümü yok ama kabaca ifade etmek gerekirse bir çay kaşığı kadar tuz yaklaşık 5 gramdır. Günlük tüketilmesi gereken tuz miktarı budur. Ancak birçok kişi yemek pişirirken ve sofrada ekstra tuz ekliyor. Bu alışkanlıktan vazgeçmek şart. Tuz vücudumuz için gereklidir. Özellikle yaşlı hastalarda tuz alımını tamamen kesmek sodyum seviyesinin tehlikeli derecede düşmesine neden olabilir. Hatta idrar söktürücü ilaç kullanan hastalarda bu durum daha da riskli hale gelir. Bu yüzden tuzu tamamen sıfırlamak yerine dengeli tüketmek gerekir. Biz hastalarımıza günlük 5-6 gramdan fazla tuz almamalarını öneriyoruz” diye belirtti.
Su Tüketimi İhmal Edilmemeli
Tuz dengesini sağlamak için su tüketiminin artırılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Kılıçaslan, “Ne kadar tuz alırsanız, o kadar su içmeniz gerekir. Vücut, fazla sodyumu ancak yeterli su alımıyla dengeleyebilir. Ancak en doğru yaklaşım, tuz alımını minimal seviyede tutmak ve düzenli su tüketmektir. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve rutin sağlık kontrolleri de genel kalp damar sağlığını korumada çok önemlidir” dedi.
Düzenli Kontroller Hayat Kurtarır
Tuz tüketimiyle ilgili bilinçlenmenin ve periyodik sağlık kontrollerinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Kılıçaslan, “Tuz tüketimiyle ilişkili hastalıkları erken dönemde tespit edebilmek için düzenli kontroller şarttır. Kan testleri, tansiyon ölçümleri ve doktor muayeneleri ile sodyum seviyelerinin dengede olup olmadığını takip edebiliriz. Bu kontroller, olası sağlık risklerinin önceden fark edilmesini sağlar ve hastaların daha sağlıklı, kaliteli bir yaşam sürmesine yardımcı olur” şeklinde konuştu.