Sağlık

Aralıklı Oruç: Aşırı İnsülin Salınımını Azaltmanın Yolu

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Obezite, Dislipidemi ve Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Alper Sönmez, obezitenin günümüzün en büyük sağlık sorunlarından biri olduğunu ve pek çok hastalığın gelişmesine zemin hazırladığını vurguladı.

Obezitenin, yağ dokusunun artışıyla karakterize edilen, kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğunu belirten Sönmez, tanı koymak için beden kitle indeksinin yanına bel çevresi ölçümünün de eklenmesi gerektiğini ifade etti.

Sönmez, Türkiye’de kadınlarda 90, erkeklerde ise 100 santimetre ve üzerindeki bel çevresi değerlerinin obeziteyi işaret ettiğini belirterek, genetik yatkınlık, hormon hastalıkları, bazı ilaçlar, sosyoekonomik durum, kültürel ve çevresel etkenler, stres ve uyku bozukluklarının obeziteyi artıran önemli faktörler olduğunu açıkladı.

Obezitenin 200’den fazla hastalığın tetikleyicisi olduğunu söyleyen Sönmez, şunları ekledi: “Obezite olmasaydı, Tip 2 diyabet gibi birçok kronik metabolik hastalık çok daha az görülürdü. Obezitenin neden olduğu başlıca hastalıklar arasında Tip 2 diyabet, yağlı karaciğer, hipertansiyon, koroner arter hastalıkları, inme, kalp yetmezliği, uyku bozuklukları, depresyon, kaygı bozukluğu, bazı kanser türleri, romatizmal hastalıklar ve astım bulunmaktadır.”

İnsülin Direnci: Obezitenin Sonucu

Prof. Dr. Sönmez, insülin direncinin genellikle obezite ile ilişkilendirildiğini hatırlatarak, insülin hormonunun kandaki şekeri hücrelere ulaştırdığını ve enerjinin kullanılmasını sağladığını belirtti.

İnsülinin hücrelere şekeri geçirme yeteneğinin azalmasına ‘insülin direnci’ denildiğini söyleyen Sönmez, “Günümüzde insülin direnci terimi, kilo fazlalığı ve obezite ile eş anlamlı kullanılmaktadır. Ancak, yağ dokusundaki artış insülin direncinin en önemli nedenidir. Birçok kişi insülin direncinin obeziteyi tetiklediğini düşünür. Oysa bu durumun tam tersidir; insülin direnci obezitenin sonucu olarak ortaya çıkar” dedi.

Sönmez, insülin direncini tespit etmenin henüz kesin bir yöntemi olmadığını ve insülin düzeyinin gün içinde sürekli değiştiğini vurguladı. Farklı laboratuvarlar ve insülin kitleri kullanıldığında sonuçların da farklı olabileceğine dikkat çekti.

“Günlük klinik değerlendirmelerimizde, bel çevresi geniş, kan şekeri yüksek olan hastalarda insülin direncini kabul edip ona göre yönetmek en sağlıklısıdır” diyen Sönmez, obezite ile mücadelede dikkat edilmesi gereken noktalara da değindi.

İnsülin direnci, geçmişte hayatta kalmayı sağlayan bir savunma mekanizmasıydı; ancak günümüzde diyabet, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi birçok hastalığın sebepleri arasında yer alıyor. Sönmez, insülin direnci olan kişilerin sık acıkma, şekerli ürünlere aşırı istek, sürekli yorgunluk ve konsantrasyon güçlüğü yaşadığını belirtti.

İnsülin direncinin obeziteye neden olmadığını tekrar eden Sönmez, aşırı kalori alımından kaçınılması gerektiğini vurguladı. Aşırı kilo alımının en önemli nedenlerinin şeker, şekerli içecekler, rafine karbonhidratlar ve lif içermeyen meyveler olduğunu söyledi.

Sönmez, “Bu ürünler kilo alımını artırmakta ve insülin salınımını tetiklemektedir. Bitkisel lif tüketimi ne kadar artırılırsa, insülin salınımı o kadar kontrol altına alınabilir. Bu nedenle, bitkisel ağırlıklı beslenilmeli ve karbonhidrat kaynağı olarak baklagiller ile tahıllar tercih edilmelidir” şeklinde konuştu.

Beslenmeyle ilgili önemli bir öneri de uzun açlık süreleri yaratmaktır. Akşam saat 18.00’den sonra yemek yenilmemesi, bağırsakların dinlenmesine ve insülin salınımının azalmasına yardımcı olur. Uzun açlık dönemleri sağlayan aralıklı oruç uygulaması, açlık süresini uzatarak aşırı insülin salınımını azaltma potansiyeline sahiptir.

* Haberin görseli AA tarafından servis edilmiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu